HALKIN LOKMAN-I HOCA MUSTAFA ÇELİKMEN
1891 Yılında EĞİN(Kemaliye) kazasının Enbiyabey(Bahçe)Mahallesinde Emirdağıgilin Mehmet Efendi ile Fatma hanım’ın oğlu olarak dünyaya gelir.
Büyük babaanne Nigar(Eti) hanımdan dolayı Eti ailesi ile akrabadır. Akut kurucu başkanı; Yeditepe Üniversitesi doktoru Feridun Çelikmen’in dedesidir.
Mustafa Efendi Medrese tahsili görür. Çocuklarını gurbete okumaya gönderen Ender ailelerden biri olarak İstanbul’da Mekteb i Tıbbiyeyi Adliyeyi Şahane olarak bilinen Tıp mektebine girer.
Aynı okulda Benim de akrabam olan Ömer Lütfü (Eti) de okumaktadır. Akrabası Mustafa efendi’ye abilik yapar.
Osmanlı Devleti 7 cephede savaşmaktadır. Savaşlar kaybedilip; Toprak kaybıyla neticeleniyor. Derken Çanakkale Savaşı da patlak verir.
Tıp talebesi Mustafa Efendi 3. sınıftayken Arkadaşlarıyla beraber 24 yaşında her şeyi bırakıp Çanakkale’ye koşar. Tıp öğrencisi olduğu için cephede bulunan Alman doktorların yanında işe başlar.
Cephede yalnızca insan tebabetini değil; Süvari birliklerinde yer alan atların tedavisini de yine Alman baytarlardan öğrenir. Aynı şekilde Diş hekimliğini de.
Cephede Eğin den 2 de hemşerisi vardır. Günlerce yolculuk yapıp önce Giresun’a, sonra İstanbul’a gelip, oradan da Çanakkale’ye gelmişlerdir. Hacıyusufgilin Hasan ve Recepefendigilin Osman Nuri. Şehadetlerinde de yanlarında bulunmuş onları hiç unutmamıştır.
Düşman gemisinden atılan bir top mermisi arkadaşlarını Şehit eder. Aynı topun şarapnel parçası da Mustafa Efendi’nin kalçasına saplanır. Yaralanır. Ömür boyu aksayarak yürümesinin nedeni de budur.
Mustafa Kemal de Çanakkale’de göğsüne gelen bir şarapnel parçası ile acı duymuş; Sonra kendini yokladığında, yaralanmadığını göğüs cebindeki cep saatinin parçalanması sonucu; Hayatı kurtulur. Çanakkale umum komutanı Alman Liman Fon Sanders Paşa bu olayı duyunca; Parçalanan saati ister. Kendi saatini Mustafa Kemal’e verir. Gazilik unvanını da bu olaydan alır.
Nihayetinde Çanakkale Savaşı Mustafa Kemal’in başarılarıyla kazanılır. Mustafa Kemal’in buradaki başarısı; ülkesinde ve Dünyada tanınmasına; Kurtuluş Savaşı’nın da zeminini hazırlamıştır.
Gazi Mustafa efendi Alman doktorlardan kalan araç gereç, dişçilik malzemelerini de yanına alarak çok şey öğrendiği Savaş ortamını geride bırakaraktan; Günlerce yolculukla memleketi Eğin e döner.
Iki oğlu olur. Onlara Şehit arkadaşlarının isimlerini Hasan ve Osman Nuri koyar. Hasan Güçlü kuvvetli demirci ustası olur. Genç yaşta nedeni bilinmeyen bir hastalıktan Ebediyete Göçer. Acılarla dolu Hoca Mustafa Efendi’nin yüreğini bir de evlat acısı sarar.
Hoca Mustafa Efendi cepheden getirdiği Alman tıbbi araç gereçler, Almanca Atlas, Latince ve Osmanlıca kitapları ile Kuru çaydan Arapgir’e Sarıçiçek köylerine bazen günlerce at sırtında Kemaliye’ye gelen hastalara şifa dağıtır.
Mustafa Efendi’nin becerisinden, karşılıksız insanlara yardımından feyz alarak tıpba yöneldiğini söyleyen hala oğlum Operatör Doktor Hüseyin Üstüncan’ın; Hoca Mustafa Efendi ile ilgili birçok anısı vardır.
Hoca Mustafa Efendi, hastaların nabzına bakarak hastalığı teşhis ettiği(Ayurveda tıbbı) bizim bağlarda bolca bulunan söğüt ağacının kabuk altı liflerini ezerek bir hastaya ömür boyu kullanacağı ilaç yaptığıdır. Aspirin Almanların Söğüt ağacı kabuğundan elde ederek dünya tıbbına kazandırdıkları sayısız faydalarından biri de kan sulandırıcı özelliğidir.
Yine bir gün Mustafa Efendi’ye bir kadın Hasta gelir. Utangaç tavırlarıyla derdini söyleyemez. Mustafa Hoca kadının nabzını tutar. Bir müddet dinledikten sonra; Kadına usulca sorar. “Ne zamandan beri altına kaçırıyorsun?” Kadın da sessizce cevap verir. Kadının rahatsızlığına çare olur. Bu olaya şahit olan hala oğlum Hüseyin üstüncan yıllar sonra bana bu anıyı anlatmıştı.
Hüseyin Üstüncan Mustafa Hoca’ya olan hayranlığı ile tıp fakültesini kazanacak, Cerrah olacak, uzun yıllar görev yaptığı Edremit’te; Körfez ilçeleri içerisinde; Caner isimli meslektaşının deyimiyle en yetenekli Cerrah; Operatör Doktor Hüseyin üstüncan olarak mesleğini noktalayacaktır.
Dr. Feridun çelikmen Kazımgilin Kazım’dan dinlediği bir anıyı anlatıyor: Dedem bir dönem Harmankaya(Abrenk) köyünde hocalık Ayrıca da doktorluk yapmış. Alnı beşik(Alnı beyaz) bir atı varmış. Onunla sık sık ilçe merkezine gelir. İhtiyaçlarını alır köye dönermiş. O zamanlar şimdiki Yollar yok gabanlardan dağ yollarından geçilerek köye varılırmış.
Bir gün köyde Kış mevsiminde bir hastalıktan dolayı baba ile oğul yürüyemez hale gelmiş. Ateşler içerisinde yanıyor. Köyde ilk müdahaleyi yapıyor ama ilçe merkezine getirip daha geniş imkanlarla bunları tedavi etmek istiyor. Atına biniyor. Baba ile oğlunu da bir ata bindiriyor. İlçeye doğru dağ yollarından gelirken; Baba ile oğulun bindiği atın ayağı kayıyor. Düşerken de ayaklarından biri kırılıyor.
Mustafa Efendi’nin de o günlerde yaralı olan bacağı ağrıyor. Atın biri devre dışı kalınca; Bir at 3 kişi olacak iş değil. Atına binip gitse yardım getirse; Baba oğul kendine bakamazlar. Ortalık buz gibi. Aklına bir fikir geliyor.
Atın heybesini boşaltıyor. yerine normal ağırlıkta taş koyuyor. Heybenin eteklerine ve eğerin altına kuru dağ dikeni koyuyor. Atı dağdan aşağı dehliyor. Amacı at dikenlerin kendisine batması ile hiç durmadan gidecek evdekiler atı görünce yardıma gelip onları kurtaracaklar.
Hoca Mustafa Efendi Ayağı kırık atın ızdırabına son veriyor. Atı kendilerine siper ederek bir kuytuda çaşır otlarından yatak gibi yapıp beklemeye başlıyorlar. Hava buz gibi ölüm kalım savaşı başlıyor. Lakin baba ile oğulun ateşleri var. Onun da bir nebze faydası oluyor.
Alnı beşik at sabaha karşı ezanda bahçe Mahallesi’nin tuzluk mevkiinden Aşağı iniyor. Dedemin yerine bakan Kazım dede camide ezan okuyor. Namaz sonrası taş başından aşağı iniyor. Bizim evin önünden geçerken ahırın kapısını kafasıyla iteleyen hayvanı görüyor. Telaşla ev halkını uyandırıyor. Hocanın evde olmadığını anlayınca şüpheleniyor. Taş dolu heybe, eğerin altındaki dikenler olağanüstü bir durum var.
Babam Osman Nuri, babamın asker arkadaşı Mehmet amca ve birkaç mahalle sakini atlara binip; Alnı beşik atın belirginleşen izlerini takip ederek dağ yolundan dedemlere ulaşıyorlar. Alnı beşik atın sayesinde kurtuluyorlar. At değil sanki bir evlat.
Resimde görülen; Hoca Mustafa Efendi kendisini insanlığın hizmetine adamış halk sağlığından, baytarlığa. Kırık çıkıktan, dişçiliğe kadar. Hazreti Hızır gibi herkesin yardımına koşmuş. Her evde şehitlerin olduğu darlığın kıtlığın zor zamanlarında; Halkın yaralarına dokunmuş çare olmuş müstesna bir insan. Gazilik ünvanı içinde evladı Hasan’ı kaybettikten sonra; Evlat acısı ile müracaat etmeye gerek duymamış.
Hoca Mustafa Efendi 1962 yılında büyük babaanne Nigar Eti ile kısa aralıklarla Ebediyete göç ederler. Nur içinde yatın. Gözünüz arkada kalmasın torununuz Doktor Feridun Celikmen’de senin yolundan gidiyor. İnsanlara Şifa oluyor. Öğrencilere ders veriyor. Akut kurucu başkanlığını yaparak ülkemizde ve Dünyada deprem felaketine uğrayan insanların yardımına koşuyor. Memleketimizin Vakıf başkanlığını yaparak; Doğa sporları gibi Turizm ve birçok sosyal meselelerine hizmet ediyor.
Yazıda isimleri geçen Ebediyete göçmüş tüm geçmişlerimiz nur içinde yatsınlar. Iz bırakarak gittiler. (Kaynak: Doktor Feridun Çelikmen. Rahmetli Operatör Doktor Hüseyin üstüncan)
Kaynak: Şener Örnekçi